Kitap Yorumu - Leyla'nın Evi, Zülfü Livaneli


Leyla'nın Evi



Herkese Merhaba,

Leyla’nın Evi Zülfü Livaneli’nin okumuş olduğum 5. Kitabı. Böylesine usta bir yazarın 5 tane kitabını okumuş olmak benim için bir gurur kaynağı. Neden bütün yazdığı kitapların hepsini okumadığımı merak ediyorsanız da hepsini bir kerede arka arkaya okumaya kıyamıyorum da o yüzden. Yani sanki tüm kitaplarını okursam çok büyük bir boşluğa düşecekmişim gibi bir hissiyat var içimdeJ Tüm kitapları kütüphanemde mevcut ama ben aralara serpiştirerek okuyorum kitaplarını. Örneğin her ay 1 kitabını seçip okumak gibi…

Zülfü Livaneli bence bizim edebiyatımızdaki en güçlü kalemlerden biri. Anlatmak istediğini o kadar güzel anlatıyor ki insanın içine dokunuyor resmen. Bugüne kadar sırası ile yazmam gerekirse;

1-Son Ada
2-Bir Kedi,Bir Adam,Bir Ölüm
3-Arafat’ta Bir Çocuk
4-Serenad
5-Leyla’nın Evi

Kitaplarını okudum ve hepsini çok ama çok sevdim. İçlerinde ise favorim tabi ki birçok insanında olduğu gibi Serenad.

Leyla’nın Evi ise yine bir baş yapıt bence. Tarihle iç içe geçmiş, tarihimizin acı veren bir dönemini de içeren sürükleyici anlatımıyla tam bir tarih, aşk, yer, yurt, ev romanı. Kitabı okumayanlar varsa diye kitabın konusunu derinlemesine anlatmayacağım burada. Alın ve okuyun diyorum. Hatta bugüne kadar hiçbir Zülfü Livaneli kitabı okumadıysanız mutlaka en kısa sürede edinin ve okumaya başlayın. Ben onun kitapları ile çok geç tanışmanın verdiği bir burukluk yaşıyorum içimde. Ama olsun iyi ki onun kitaplarını okumuşum ve Allah ona ömür sağlık versin ki bizlerde onun varlığını hep hissedelim yüreğimizin bir yerlerinde.

Siz daha önce hangi Zülfü Livaneli kitaplarını okudunuz ve favori sıralamanız nasıl merak ediyorum.
Ayrıca bundan sonra hangi kitabını okumalıyım tavsiyelerinize açığım çünkü hepsi birbirinden değerli ve güzel olduğundan ben seçim yapmakta zorlanıyorum açıkçası.


Şimdilik sevgi ve sağlıcakla kalın… 

‘SabitFikir 2014’ün Öne Çıkan 50 Romanı’ ve ‘Galiz Kahraman’ Kitap Yorumum…


galiz kahraman


Herkese Merhaba,
İhsan Oktay Anar’ın ilk kez bir kitabını okudum; ‘Galiz Kahraman’. Kendisi ile Sabit Fikir Dergisi’nin ‘SabitFikir 2014’ün Öne Çıkan 50 Romanı’ yazısını incelerken tanıştım. Bu 50 kitabın seçilme serüveni ise şöyle;

“E-postalar, onlarca telefon konuşması ve bir süre sonra yapboza dönen tablo çalışmaları sonucunda (yorgun ve) gururluyuz. İşte 2014 yılının "öne çıkan" 50 romanı!

Söz konusu liste, bu yıl içinde basılan binlerce roman arasından hangilerinin öne çıktığını göstermek için hazırlandı. Bu yıla dair bir bellek oluşturmak niyetiyle. Edebiyat dünyasının ortak sesini sunabilmek için... Ama, mutlak anlamıyla "en iyi"leri göstermek amacıyla, hiç değil. Çünkü, edebiyatın içinde nefes alan bir ekip olarak, yazının numaralanıp sıralanamayacağını, dışarıda kalanın içeridekinden pek çok açıdan daha iyi olabileceğini; içeride olanın bile hakkaniyetle değerlendirilemeyeceğini ve hatta belki de, dışarıda kalan o bir tanecik romanın gelecek yüzyıllara kalacak yegane yapıt olma olasılığını barındırdığının farkındayız elbette.

Yerli romanların ağırlığı

Yılın öne çıkan romanlarını belirlemede dördüncü yılımız. Geriye dönüp baktığımızda, ilk iki yılın listesinde telif romanlar ile çeviri romanların neredeyse eşit sayıda yer aldıklarını görmüştük. 2013 yılında ise, özellikle listenin ilk sıralarında yerli romanların bir ağırlığı vardı; benzer bir durum 2014 listesi için de geçerli. Listenin genelinde yerli-yabancı dengesi fark edilirken, listenin ilk sıralarında yine yerli romanların ağırlığı hissediliyor.

Türkçede ilk kez

Bu yıl, örneğin Norman Mailer’ın Amerikan Rüyası, Kazuo Ishiguro’nun Öksüzlüğümüz gibi romanlar da bu listeye katkıda bulunan kimi isimlerin aklına gelen romanlardan bazılarıydı; ama bu kitapları listemizde göremeyeceksiniz. Çünkü biz sadece Türkçede ilk kez basılan kitapları listeye dahil etmeyi tercih ettik. 

Son bir not: Kasım 2013 ile Kasım 2014 tarihleri arasında yayımlanmış 50 romanı, 60 isim belirledi. Herkes kendi 10 kitabını önerdi ve ortaklıklar üzerinden, ortaya bu liste çıktı. Yani seçicilerin her biri, tüm listeden sorumlu değil. Hatta, belki de, bir seçicinin hiç mi hiç beğenmediği bir kitap bu listeye en tepeden girmiş olabilir. Ne ki, bu bizim gözümüzde, kaçınılması gereken bir durum değil.

Kimler seçti?

A. Ömer Türkeş,  Abidin Parıltı, Ahmet Ergenç, Ali Bulunmaz, Altay Öktem, Arzu Erol, Asuman Kafaoğlu-Büke, Aykut Ertuğrul, Aysu Önen, Bâki Asiltürk, Bedia Ceylan Güzelce, Behlül Dündar, Burcu Arman, Burcu Bayer, Bülent Usta, Cemil Kavukçu, Ceyhan Usanmaz, Cihan Akkartal, Elif Bereketli, Elif Tanrıyar, Eray Ak, Ersan Üldes, Faruk Duman, Ferhat Uludere, Fisun Yalçınkaya, Gökçe Gündüç, Gülenay Börekçi, Halil Türkden, Handan İnci, Hande Gürses, Hande Öğüt, Hasan Cömert, Hayati Roman, Haydar Ergülen, Hikmet Hükümenoğlu, Hilmi Tezgör, İpek Şoran, Kaya Genç, Kıvanç Koçak, küçük İskender, Lal Laleş, Levent Cantek, Mert Tanaydın, Müge Gürsoy Sökmen, Müge Karahan, Nazan Maksudyan, Nilay Kaya, Onat Bahadır, Oylum Yılmaz, Sabri Gürses, Selçuk Uygur, Semih Gümüş, Sevin Okyay, Sibel Oral, Süha Oğuzertem, Süreyyya Evren, Tanıl Bora, Yankı Enki, Yekta Kopan, Yenal Bilgici.

Buraya tıklayarak bu yazının tamamına ve 50 kitabın tam listesine ulaşabilirsiniz.

Ben bu seneki okuma listemi ve aldığım kitapları derlerken bu listeden birçok kitap ekledim kendi 2015 okuma serüvenime. Sebebi de bu listeyi oluştururken danışılan sevdiğim birbirinden değerli edebiyat adamlarının seçimlerine olan güvenim ve okuma alışkanlığımda biraz farklılık arayışım oldu.
Galiz Kahraman’a dönecek olursak; Bu kitabı nasıl anlatsam bilemiyorum açıkçası. Neden derseniz beğenip beğenmediğime de karar verememiş olmam. Öncelikle kitabın yazım dili değişikti. Kitapta satır aralarına gizlenmiş günümüze ya da dönemimize ait göndermeler güzeldi. Ama işte kitap pek bana hitap etmedi diyelim. Bitirdim ama sonlarına doğru çok sıkıldım açıkçası.

İhsan Oktay Anar’ın mutlaka başka kitaplarını da alıp okuyacağım ileriki zamanlarda.
Sizler bu kitabı okudunuz mu ve düşünceleriniz nelerdir merak ediyorum.


Sevgi ve sağlıcakla kalın…

Kitap Severe Kitap Hediye Edilir :)

Herkese Merhaba,

Yılbaşında çok sevdiğim iki arkadaşımdan iki çok değerli hediye aldım. O dönemde postu yazdım ama yayınlamayı unuttum maalesef. Neyse çok geç değil henüz:)
Bu güzel hediyeler iş yeri adresime gönderilmişti ve hem sürpriz oldu benim için hem de iki hediye de beni çok ama çok mutlu etti.

İlki benim için çok değerli bir dost olan Hatice'min bana hediyeleri idi;

milenaya mektuplar

Kafka setini ve ayrıca Satranç ile Hayvan Çiftliğini almak nereden aklına geldi bilmiyorum ama bu kitapların hepsi alınacak ve okunacak kitaplar listemde olmasına rağmen fırsat bulup ta alamadığım kitaplardandı. Gerçekten çok mutlu oldum. Buradan ona bir kez daha teşekkür etmek istiyorum.

İkincisi ise yine çok değer verdiğim dostlarımdan Alev'in Taksim'e gittiği ve oradaki kitapçılardan birine uğrayıp kendine kitap alırken beni de unutmayıp aldığı bu 3 güzel kitap oldu:)

alper canıgüz

Fatma Akerson ve Alper Canıgüz isimli yazarları her ne kadar daha önce duymadıysam da kitaplar ve yazarlar hakkındaki yorumlar güzel. Kendimi bu yazarları tanımadığım için esefle kınadım gerçekten:) En kısa sürede okuma listeme bir bir dahil olacak hepsi. Alevciğim teşekkür ederim canımmm:)

Bu harika kitapta bir doğum günümde Özlemimden hediye gelmişti bana;

hayatın kaynağı

kitabın kalınlığından bir türlü cesaret edemesem de bu güne kadar en kısa sürede bu harika kitabı da okumayı planlıyorum:) Canım dostuma da bir kez daha teşekkür ederim bu güzel hediyesi için.

Evet beni en çok mutlu eden hediyeler içerisinde kitap olan hediyelerdir. Çoğu zaman gelen hediyeleri hatırlamam, unuturum ama gelen hediye kitaplarsa asla unutmam. Kitap sever birine alınacak en değerli hediyedir bir kitap:)

Bol okumalı, aydınlanmalı güzel günler diliyorum herkese...
Sevgiler:))




Kadına Şiddete Hayır!!!






Herkese Merhaba,

14 Şubat gece yarısından beri ben perişan bir haldeyim. Bir kaç öküz haricinde bir çok kadında benim gibi eminim. Ben ne zaman bu tür bir haber okusam yıkılıyorum. Günlerce uykum kaçıyor. Hassas bir bünyem var. Belki yetiştirilme tarzımdan ya da her kadının başına gelen taciz olayları benimde başıma geldiğinden. Burada başımdan şu geçti bu geçti diye taciz edilme detaylarımı paylaşmayacağım çünkü detayın çokta önemli olmadığını düşünüyorum. Önemli olan kadına yapılan bu çirkin eylem, kadını küçümseme ve sindirme-korkutma-aşağılama davranışının kendisi.

Eskiden ben küçükken otobüste yolda vs başıma bir taciz etme olayı geldiğinde susardım. Ama daha o yaşlarımda sustuğum için kendimden nefret ederdim. Günlerce kendimle kavga eder ve kızardım kendime. Ama yaşım ilerledikçe, üniversitede ailemden ayrılıp bu koca şehre(Bursa'dan-İstanbul'a) geldiğimde artık yalnızdım ve birden büyümüştüm. Başıma otobüste ya da yolda ya da herhangi bir yerde bu tür bir olay geldiğinde artık susmuyordum. Olağanca gücümle elimden ne geliyorsa ardıma komuyordum artık. Ama nereye kadar... İşte bende Beren Saat'in de yazdığı gibi 'ucuz kurtulan' kesimde kalan kadınlardan biriymişim meğer.

Ben yaşanan olayların detaylarına inildikçe kanımın damarlarımdan çekildiğini hissediyorum. Bu tür insanlarla aynı havayı solumak beni hasta ediyor. Sanki o hava zehirli ve nefes aldıkça kanıma o zehir karışıp beni öldürüyor yavaş yavaş. Yaşanan olay şiddet, vahşet, taciz, tecavüz... Sevgili Özgecan, sen şimdi bir melek oldun. Keşke bunların hiç birini yaşamasaydın. Keşke hala yaşıyor olsaydın:((

Burada olay ailelere, anneler ve babalara düşüyor. Annem hep bizim için (2 abim ve ben) "hiç bir zaman çok paraları malları mülkleri olsun diye sizin arkanızdan, sizin için dua etmedim. Evlatlarım için hep tek duam vardı. Allahım evlatlarımı iyi olan insanlardan eyle ve onları tüm hayatları boyunca iyi ve insan kıymeti bilen insanlarla karşılaştır."

Şimdi bende bir anneyim ve bende evladım için benzer duayı tekrarlıyorum. Ona bakınca içim titriyor ama 'insan' olması için gerekirse zalim ve katı da davranıyorum.
Eğitim ailede başlar sözü çok doğru. Evlatlarımızı kız erkek ayrımı yapmadan insan gibi ve merhametli yetiştirelim. Yeri geldiğinde haklarını savunsunlar ama kimsenin hakkını yemesinler. Erkek olduğu için yüceltip kız olduğu için ezmeyelim. Hepsine eşit davranalım. Ayrıca çocuklar ne söylediğimizden çok ne yaptığımızı daha çabuk öğrenen ve bizi taklit eden varlıklar. Bu sebeple burada işin çoğu babalara düşüyor. Babalar eğer annelerine gerçekten iyi ve kıymetli bir varlık olarak davranırsa evlatları da ileride karşılaştığı her bayana (arkadaşı, sevgilisi,eşi,kız kardeşi, kuzenleri vs) aynı hassasiyetle yaklaşır inanın.
Bu konuda öncelikle kısa vade de çok caydırıcı yasa değişikliğine gidilmeli. Sonrasında geniş vadeli olarak düşünürsek te gerekirse il il tüm ailelere zorunlu eğitimler verilsin. Yaşlı/genç denilmeden herkes bu eğitimleri alsın. Kamu spotları oluşturulsun ve yaygınlaşsın. Polisler aile içi şiddet vakaları bile olsa daha hassas ve daha caydırıcı yaklaşsın. Okullarda hatta ana okullarında cinsiyet ayrımına/kadına şiddete karşı eğitim ve görsel çalışmalarla çocukların bilinç altına işlensin.

Artık ülkemde kadınlar içinde somut adımlar atılsın. Biz başka Özgecanları kurban vermek istemiyoruz. Başka anaların babaların gözü yaşlı arkada kalmalarını istemiyoruz artık. Yeter artık yeterrrr..

Eğer biraz sevgi, hoşgörü ve sıcaklık kaldıysa sizi bulması umuduyla...
hoşçakalın..




Oğlumla Oynadığımız Oyunlara Örnekler

Herkese Merhaba,

Bu yazımda oyun sıkıntısı çeken anne-babalara alternatif olabilecek oyunlarımıza ilişkin birkaç örnek vermeye çalışacağım.

Demir haziran ayında 5 yaşına girecek. Yani 5 yaş grubu çocuğu diyebiliriz. Bazen bizde ne çeşit oyunlar oynasak ne gibi aktiviteler yapsak düşünüp dursakta aslında o bizi çok güzel yönlendiriyor.

Örneğin kaliteli/eğitici zaman geçirip aktivite değişikliği olması açısından aşağıdaki labirentleri internetten bulup indirmiştim. Ara ara kağıt kesme çalışmaları ve hemen arkasından da ödül olarak bu çok sevdiği labirent aktivitesi/bulmacasını yapıyoruz. 

labirent bulmaca

Zeka gelişimi açısından faydalı diye düşünüyorum bu tür labirent bulmacalarının. Ayrıca Demir’in hayal gücü çok yüksek olduğundan babasıyla oynarlarken bazen evdeki bloglardan da kendi labirentlerini yaparak minik hayvanlarını labirentleri arasında gezintiye çıkartıyor ya da arabaları için gezi labirenti oluşturuyorlar. Bu nokta da biz ona kağıda bastığımız labirent bulmacalarını yaptırırken o zengin hayal gücü ile oyuncaklarından da kendi labirentlerini oluşturabiliyor. Tabi ki babası ve benim yardımımla. 

labirent bulmaca

Evde sizde bu tür oyunlar oynayarak kaliteli zaman geçirebilirsiniz. Kağıda değişik labirent bulmacaları bastırmak isterseniz de bilgisayarınızın arama motoruna “çocuk labirent örnekleri” yazarsanız karşınıza bir çok örneğin çıktığını göreceksiniz. Çocuğunuzun yaşına uygun olabilecek olanları örnekler arasından seçebilirsiniz. Ben ilk başta bayağı kolay olanlarla başladım. Zorlarla ya da yaşına uygun olmayanlarla başlarsanız sıkılabilir dikkat! 

Evde oynadığımız bir diğer oyun ise el kuklalarımızı elimize geçirerek onları konuşturmak. Normalde yaşadığı olayları, okulda başından geçenleri, düşüncelerini ağzından cımbızla çekerek bile zor aldığımız oğlumuzdan kuklalar yardımı ile bazen başından geçen ilginç olayları öğrenebiliyoruz. Kuklaları oyuncak mağazalarından, İkea’dan ya da internette birçok siteden temin edebilirsiniz. Ayrıca geçen gün okulda çekilmiş fotoğraflarına bakarken demirin sınıfta eline kukla geçirerek arkadaşlarına gösteri yaptığını gösteren bir fotoğraf gördüm. Öğretmeni ile görüştüğümde ise serbest zamanında arkadaşlarına kukla gösterisi yapmak istediğini söylemiş ve bunun için öğretmeninden izin alarak kendi isteği ve iradesi ile kukla gösterisini yapmış. Bunu duyduğumda çok mutlu oldumJ Ayrıca arkadaşları da çok eğlenmiş J Aşağıdaki resim okulda yaptığı kukla gösterisi sırasında çekilmiş;

kukla gösterisi

Zaman zaman size değişik oyun alternatifleri anlatmaya çalışacağım. Umarım faydalı olur.

Sevgi ve sağlık ile kalın…  



Yarıyıl Tatili Bursa Ziyaretimiz

Herkese Merhaba,

Okulların tatil olmasıyla birlikte hemen Bursa’ya ailemin yanına gittik. İlk hafta işlerimizin yoğunluğu ve eşimin yurt dışı iş gezisi sebebi ile oğlumu Bursa’da annemlerde bırakarak geri döndük. İlk kez oğlumdan uzak bir hafta geçirdim ve herkesin ‘biraz kafanı dinle’ demesine rağmen ben gerçekten çok üzgündümL

Ev, şehir benim için bomboştu. Gözüm kesinlikle arkada kalmadı çünkü bu dünyada en güvendiğim insanlara emanet ettim oğlumu. Ancak onsuz olmaya alışık olmamanın verdiği huzursuzluğu bir türlü üstümden atamadım. Neyse ki bir hafta çok çabuk geçti hafta sonu oğluma kavuştumBen onu ve o da anneciğini çok özlemiş. Bol bol öpüştük koklaştık ve sarıldık J

Sonraki hafta bende onunla tatil bitimine kadar Bursa’da kaldım. Havalarında güzel olması sebebiyle gezdik biraz.
Bir gün oğlum ve kuzenlerim birlikte Heykel/Kapalıçarşı/Ulucami/Kozahan turu yaptık. Aşağıdaki fotolar oradan;

bursa kozahan

bursa ulucami


Bir gün de taaa lise yıllarımdan beri uğrayamadığım Sönmez İş Hanı’ndaki sahaflara uğradım ve bu ganimetlerde oradan;

bursa sahaf


Bir önceki hafta geldiğimizde Cumalıkızık Turu yapmıştık, yazısı için buraya tık tık..
Bu seferde yine kısa bir Cumalıkızık ziyaretim ve bir çay içimlik uğrama fırsatım oldu. Bu fotolarda o güne ait;

cumalıkızık köyü



cumalıkızık köyü

cumalıkızık köyü

cumalıkızık köyü



Bunun dışında da akrabalarım/kuzenlerim ve yeğenlerimle çok güzel vakit geçirdim. Genelde evde ailemle olmayı daha çok tercih ettim bu gelişimde nedense. Artık yaşlanıyormuyum yoksa yorgunmuyum bilemedimJ

Bu fotolarda dönüşte oğlum martılara poğaça/simit atarken;

feribot

martılar

topçular feribot


 Şimdilik sevgi ve sağlıcakla kalın…

Kitap Yorumu - Varlık ve Piçlik, Hakan Akdoğan


hakan akdoğan


Herkese Merhaba,

Ocak ayını 6 kitap okuyarak bitirdim ve şubata da 'Varlık ve Piçlik' kitabı ile başladım. Şubatın 10 'u ve bu ayın 4. kitabını okuyorum. Bu hızla gidersem yıl sonu okuma hedefime ulaşacağım gibi:)

Şubatın başında Bursa'ya oğlumun yanına giderken başladım bu kitaba. Daha ilk sayfasından çok sevdim. Sebebi de o kadar toplumsal ve o kadar içimizden bir karakteri anlatıyordu ki içim ısındı ve yadırgamadım diyelim.

Kitapta Derman isminde geceleri radyo sunuculuğu yapan kahramanımızın "varlığını piçlik ile anlamlandırması" anlatılıyor. Buradaki 'piç' sözcüğü ile yazar hem Derman'ın çocukluğundan beri gelen kopuk baba-çocuk ilişkisine hem de bunalım halinde olsa bile tabiri caiz ise zaman zaman yaptığı fırlamalıklarına gönderme yapıyor bence. Kitapta da aşağıda resmini göreceğiniz konuşma geçiyor;
İntihar edip hastahaneye kaldırıldığı zaman psikolog ile görüşmelerinde konuşmak istemiyor. Psikolog konuşmaları sırasında duygusal durumunu tanımlamasını istiyor ve o;
"Topluma yabancı, köklerini kaybetmiş, temelini yitirmiş, mutsuz, huzursuz, kaygılı ve hep bulantı içinde." diye tanımlıyor. Bulantının sebebini sorduğunda ise; "Anlamsız bir varlık olmanın bulantısı. Kusasım var." diyor.
Bunun üzerine psikolog; "Hemşireler gayet şakacı olduğunu aktardılar" dediğinde ise verdiği cevap ;
"Varlığıma piçlikle anlam kazandırıyorum" oluyor.

hakan akdoğan


Günümüzde 'yaşayıp giden' ve sürekli bir bulantı içinde olan insan yığınları birer tüketim canavarına dönüşmüştür ve var olma sebeplerini hatta dönem dönem varlıklarını anlamlandıran ögeleri bile unutmuştur. Bunalım, bulantı hali toplumumuzda günümüz yaşam şartları sebebi ile büyük bir kısmı etkilemektedir. İşte Derman'ın hayatı da severek gittiği ve kendi gibi insanların olduğu Kaplan Bar ve evi arasında, bazen de radyodaki işine giderek bunalım ve bulantı hali içinde sürüp gitmektedir.

Bu sırada 'Peri' isminde bir kızla tanışır ve ona deli gibi aşık olur ancak hala düşünürüm bu kız gerçekte var mıdır yoksa Derman'ın hayata tutunma mücadelesinde zihninin ona oynadığı bir oyun mudur? Çünkü Derman aynı zamanda evlidir ve çocuğu olmaması gerekirken (sağlık sebebi ile), karısı hamiledir ve ikiz çocukları olacaktır.

Kitap satır araları iyice okunması gereken, özellikle satır aralarına gizlenmiş göndermeleri, içi dolu ağır cümleleri iyice tartmamız ve düşünmemiz gereken bir roman olmuş.

Ben kesinlikle okunması gereken bir kitap diyorum. Hatta ilk kez Hakan Akdoğan'ın bir kitabını okuduğumdan mutlaka diğer kitaplarını da en kısa sürede alıp okumayı düşünüyorum.
Siz hiç bir 'Hakan Akdoğan' kitabı okudunuz mu? Özellikle tavsiye ettiğiniz bir kitabı varsa mutlulukla tavsiyelerinizi alabilirim.


Sevgi ve Sağlıcakla Kalın...

Kitap Yorumu - Aylak Adam, Yusuf Atılgan

aylak adam


Herkese Merhaba,

Aylak Adam kitabı Ocak ayında okuduğum 3. Kitaptı. İlk kez bir Yusuf Atılgan kitabı okudum ve çok beğendim. Yorumumu yazmak ise bugüne kısmetmiş :)

Nedense bu aralar daha çok kişi/düşünce üzerine romanlar okuma eğilimim var sanki. Kişi romanlarımdan kastım; romanların içindeki karakter ya da karakterleri toplumumuzda mutlaka görüyor olmak, onların yaşamlarının ve düşüncelerinin içine girmek, bazen bir yönüyle kendimizden de bir şeyler bulmak ve durup şöyle bir düşünmek, Bazen onlarla gülmek bazen de ağlamak, ama illaki kişinin içimizden birileri olması.

Anlatımım biraz karmaşık olmuş olabilir. Belki de böyle bir türün ya da akımın edebiyatta/yazım sanatında bir ismi de vardır ama ben bilmiyorum. Bu tür kitaplara örnek verin derseniz de son okuduğum kitaplardan: ‘Varlık ve Piçlik’, ‘Aylak Adam’ bu tür kitaplara örnek olarak gösterilebilir. Bu tür kitapları okurken kitabın kahramanında her seferinde kendimden de bir şeyler bulurum. Bir düşüncesini ya da içinde bulduğu durumu/ruh halini anlatırken zaman zaman bende böyle düşünmüştüm/hissetmiştim derim.

aylak adam


Aylak Adam’a geri dönecek olursak, Kitabın arka kapağında aslında kitabı çok güzel anlatan yazı aşağıda;

“Her şeye ‘karşı’ duran, ‘karşı’ çıkan, ‘karşı’ olan bir adam... Aylak Adam... Bir adı bile yok. "C." diyor Yusuf Atılgan kısaca.

İnsan her şeye bunca ‘karşı’yken kendine de ‘karşı’ olmadan nasıl sürdürülebiler bir ‘karşı’ yaşamı?

C. sıradanlığa, tekdüzeliğe, alışılmışın kolaycılığına hiç mi hiç katlanamıyor. Hem farklıyı, hem doğru olanı arıyor. Çabasının boşuna olduğunun da farkında üstelik.

Zor bir karakter, zor bir yaşam, yalın bir roman.”

Evet C. her şeye karşı. Babasından miras kalan para ile hayatını sürdürüyor ve çalışmıyor. Çalışmak onun için sıkıcı. Çalışmaya da karşı. Bu yüzden ne iş yaparsın dediklerinde “Ben aylağım” diyor. Aylak adam C nin ‘karşı’ yaşamını bir çırpıda okuyup bitireceğinize ve çok beğeneceğinize eminim.


Sevgi ve sağlık ile kalın…
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...